Mevsimler geçti hazana erdi.Yağmurlar başladı.Atıyorum kendimi sokaklara kollarımı açıyorum iki yana yüzümü göğe kaldırıyorum çocukluğumda yaptığım gibi…Yağmur düşüyor yüzüme sırılsıklam oluyor yanaklarım, gözyaşımı yağmurla beraber akıtıp sele katıyorum… Belki de utandım insanların karşısında ağlamaktan,yağmuru bahane ettim ağladım…Yüzümün ıslaklığına bahanem varda kızaran gözlerim için ne söylesem bilmem ki.
Gelip geçti koca bir yaz ellerim hala soğuk…Hiç ısınmadılar…Yüreğim yanıp kavruldu,güneş her yeri yaktı kavurdu ama yine de ellerimi ısıtamadılar…Şimdi mevsim hazan ellerim yine buz gibi koskoca yaz geldi geçti ısınmadılar sanki bu soğukta mı ısınacaklar,yüreğim bile buz kesti…Buna sebep yokluğun mu…?
Yüreğim yağmur altında kalmış bir serçe ürkek ve titrek…attım kendimi sokağa…açtım kollarımı iki yana yüzümü göğe kaldırdım…bir ıslaklık var yanaklarımda…ne tuhaf ama…bugün yağmur yağmıyor…!!!
---------------------------------------------
Sokaktan gelen cıvıl cıvıl çocuk seslerini duydum ve şöyle bir geçmişe doğru yolculuğa çıktım.
Çocuktuk,yazın okullar tatil olunca sabahlara kadar mahallede sokak lambasının altında oyunlar oynardık.Gündüz mahallemizdeki yokuştan aşağıya tornetlerimize binerdik sevinç çığlıklarıyla,akşam olurdu sokak lambamızın direğinin dibinde toplanırdık ve en heyecanlı oyuna başlardık.Saklambaç.Ebe saymaya başladığında hepimiz bir yana dağılırdık saklanmak için.Hatırlıyorum da kollarımızın ve bacaklarımızın yarası hiç geçmezdi.Koca bir yazı böyle geçirirdik.Sonra sonbahar gelirdi.Okulların açılmasına da sayılı günler…Son günlerimizi değerlendirirdik.Yine oyunlar oynardık yine koşuşturmacalar eee hava soğuk tabi hastalanmamak elde değil.Akşam olunca ateşler içinde kıvranırken alnımızda ıslak bir bezle sabah olurdu ve yine fırlardık sokağa akşam hasta olan biz değilmişiz gibi…Sonra kış mevsimi gelirdi.Pencerenin önünde yağan karın şiddetine bakar kar tatili olsun diye dua ederdik ve dualarımız çoğu zaman kabul olurdu.Mahallemizin yokuşuna geçerdik elimizde poşetlerle otururduk arka arkaya ve kayardık tren misali hep beraber…Islanan üstümüze ve soğuktan moraran,üşüyen ellerimize aldırmadan tekrar tekrar yokuşun başına geçer kayardık…Mutluyduk…Bayramları dört gözle beklerdik.Yeni bir ayakkabı yada yeni bir elbise alınacak diye…Alınan yeni cicilerimizi giymek için sabırsızlanır sabaha kadar onlarla uyurduk.Bayram sabahı heyecanlı geçerdi.Hemen giyinirdik.Önce aileyle bayramlaşır bayram harçlığımızı alır hemen akrabaları ziyarete koşardık.O zamanlar ziyaretin ne demek olduğunu bilmezdik ki bizim için amcamızın elini öpmek demek onun bize para vermesi demekti.Ve öylede olurdu zaten yakın akrabalar bir çırpıda gezilir bayram harçlıkları toplanır ve hemen harcanmak üzere bakkalın yolu tutulurdu…Çocuktuk işte…
Büyüdük,saklambaç oynarken kanattığımız yaralarımızın yerini bambaşka yaralar aldı.Kabuk bağladı ama her defasında yeniden deşildi.Acılar çok büyüktü...Kışın tren misali yokuş aşağı kayarken ıslattığımız üstümüzün yerini ıslak yanaklar aldı,moraran üşüyen ellerimizin yerini de buz kesmiş yüreğimiz…Hastalandık bir ıslak bez iyi etti bizi o zamanlar ama şimdi hastalığımıza çoğu zaman çare bulamadık… Dört gözle beklediğimiz bayramları yaşamak istemedik Çünkü artık bize harçlık verecek,elini öpüp bayramlaşacağımız akrabaların çoğu bu dünyada değildi…Ve öğrendik acı,hüzün,mutsuzluk ne demek…Büyümek bu olsa gerek…
Herkesin keşkesi gibi; Keşke bende hep çocuk kalabilseydim…İçinizde bir yerlerde gizli kalmış o çocuk ruhunu kaybetmemeniz dileğimle…SEVGİLER…